21. yüzyıla girerken, önümüzdeki yarın asır içerisinde örneğin 2040’lara kadar dünyada teknolojik ve ekonomik ne gibi gelişmelerin olabileceği de tartışılmakta ve tahminler yürütülmektedir. Bu tahminlere bağlı olarak ön görülen kaygılar dile getirilmektedir. Bu tahminlerden örneğin 2005 yılında yapay kan, yapay kulak, sanal üniversitelerde öğrenim yapılabileceğini, 2010 yılında kanserin önlenebileceğini, yapay kapak yapılacağını, 2020 yılında Japonya’da yer altı şehirleri kurulacağını, 2035’te yapay beyin, 2040’da ayda bir üssün kurulacağını öğreniyoruz.
Küreselleşmenin geleceği ile ünlü yazarlardan birisi Samuel Huntington’dur. 1993’te Foreign Dergisinde yazdığı makalede, daha sonra “medeniyetler çatışması ve dünya düzenini yeniden oluşması” adlı eserinde dünyanın bir dinler çatışmasına yöneleceğine işaret etmektedir. Kitabın tanıtım yazısında ünlü diplomat Kissinger “ Batının önde gelen siyaset bilimcilerinden Huntigton bu kitabı ile önümüzdeki yüzyılın küresel gerçeklerinin anlaşılması için iddialı bir çerçeve sunuyor.” Demektedir.
![Küresel dünyanın geleceği](https://static.wixstatic.com/media/a27d24_75157a10c08d4129947140e3b038c604~mv2.png/v1/fill/w_799,h_479,al_c,q_90,enc_auto/a27d24_75157a10c08d4129947140e3b038c604~mv2.png)
Küresel dünyanın geleceğine yönelik bir vizyon sunmaya çalışan yazarlar arasında James Dale Davidson ve William Ress- Mogg’un “ mutlak Birey” kitabı da sayılabilir. “Davidson ve Ress- Mogg, refah devletinin tarihten silmeye mahkum olduğunu, çünkü gözleri açılan yüksek gelir sahiplerinin zenginliği üretken vatandaşlardan alıp, bunu hak etmeyen vergi tüketicilerine aktaran ağır vergi oranlarına karşı isyan noktasına geldiklerini” belirtiyorlar.
Söz konusu iki yazar, “önümüzdeki yüzyılın en hızlı büyüyen ve ne önemli ekonomisi Çin değil, “siber ekonomi” olacak demektedirler.” Enformasyon teknolojisi, aktiflerin oluşturulması ve kurulması açısından piyasaların çarpıcı bir şekilde genişlemesini mümkün kılıyor. Yeniden paylaşım prensibine dayanan yağmacı bir vergi rejimi, ve baskıcı düzenlemelere sahip başlıca ulus devletler, tercih edilen yetkili güç olma özelliklerini yitirecektirler” ifadesinde bulunmaktadır.
“Kağıt paranın yerini siber paranın alacağı, ve aktiflerin korunması ve şifrelenmesinde etkili şifrelemelerin kullanılacağı, yazarların öngördüğü diğer değişiklikler arasında yer alıyor. Bir ülkede üretilen mallar, ikincisinde satılırken üçüncü bir ülkede yaşayan yatırımcılar, ticari faaliyetlerini dördüncü bir ülkeden finanse edip, elde edilen karları muhtemelen bir vergi cenneti olan beşinci bir ülkede saklamaya başladığında, ulus devletlerin vergi matrahlarını belirlemeleri oldukça güç olacaktır. Bu gerçek ise, terk edilecek olan refah devletlerinin en yetenekli vatandaşlarını kaybedecekleri anlamına gelmektedir.”
![şifrelenmesinde etkili şifreleme](https://static.wixstatic.com/media/a27d24_ddc6f24589f5475083a2ed766f423fc8~mv2.png/v1/fill/w_798,h_533,al_c,q_90,enc_auto/a27d24_ddc6f24589f5475083a2ed766f423fc8~mv2.png)
“Bu uygulamanın günümüzdeki karşılığı ise, işlerini sermayelerinin en iyi muamele gördüğü yere kuran vergi müşterileri olacaktır.aynı şirketlerin tüketicilere yönelik hizmet vermeleri gibi, hükümetlerde bu cazip müşterileri kendilerine çekebilmek için adeta yarış edeceklerdir.” İleri sürüldüğüne göre İsviçre’deki bazı kantonlar, daha şimdiden zengin yabancı yatırımcılarla özel vergi anlaşmaları düzenlemektedir.
William Strauss ve Neil Howe tarafından kaleme alınan “ dördüncü dönemeç” adlı kitapta ise yazarlar tarihin gelişimini 80-100 yıllık dilimler olarak bölmekte ve her birinde farklı bir neslin ruh halini dönemeçler halinde belirtmektedir. “Kitaba göre, 2005 yılında başlayacak olan dördüncü dönemeç ile birlikte, ABD’de iç savaş ve büyük bir buhranı andıran kriz dönemine girilecektir. İyi haber ise bu krizin etkisiyle toplumsal bağlar güçlenecek, sorumluluk ve dürüstlük gibi eski değerlere dönüş yaşanacaktır.
Küresel dünyanın gelişme trendlerini ele alan bir başka yazar ise, Amerikalı ekonomist Prof. Lester Throw’un “ Kapitalizmin Geleceği” isimli ki,tabıdır. Bu eserde işaret edildiği gibi, “ başta Almanya olmak üzere, pek çok Avrupa ülkesinde tıkanan ve neredeyse bir numaralı sorun haline gelen sosyal refah devleti, Avrupa ekonomilerindeki durgunluğunda baş nedeni olarak gösterilmeye başlanmıştır.
![Küresel dünyanın gelişme trendleri](https://static.wixstatic.com/media/a27d24_9569debbe46c41c79ceb7be4fedf2e89~mv2.png/v1/fill/w_798,h_531,al_c,q_90,enc_auto/a27d24_9569debbe46c41c79ceb7be4fedf2e89~mv2.png)
Sendikaların gücü, yüksek işçi ücretleri ve bunu kaldıramayan rekabet, Avrupa ülkelerini tıkamış, rekabete ayak uydurmak isteyen büyük kuruluşlar dağılan sosyalist blok ülkelerinde, yani 2-3 adım ötede 1/10 çalıştıracak işci bulunca, üretim merkezlerini hızla kendi ülkeleri dışına taşımışlardır. Avrupa’da işsizlik hızla artarken, sendikalar elde ettikleri haklardan geri adım atmamakta direniyorlar yaşlı nüfusun artması ise devleti sosyal harcamalarda baş edilmez noktaya getiriyordu.”
Kapitalizmin en ciddi hastalığının “ miyopi” olduğunu belirten Throw, kısa vadeli bir bakış açısına bağlı olmanın, sistemin geleceğini ipotek altına aldığını vurguluyor. Bireycilik üzerine kurulu olan kapitalizmin, bireyin doğasındaki kısa vadeyi öne çıkarma eğilimini dengeleyecek sosyal normları içermeyen bir sistem olduğu için kendi geleceğini ileri attığını” ileri süren yazar, demokratik sistemin çözüm üretme yeteneğini de sorguluyor. “thow, sistemi çıkışsızlığa sürükleyen, bugünü tüketme ideolojisinin yerini , yarını inşa etme ideolojisine bırakması gerektiğini, devlete ve hükümetlere bu süreçte önemli rol düştüğünü belirtiyor”22
Geleceğin dünyasını düşünenlerden bir diğeri ise ünlü bilim adamı Nicholas Negroponte’dir. Negroponte, bilgi literatürüne “Bit-atom” ikilisini öneriyor ve şunları söylüyor:” bilginin en küçük yapı taşı Bit’lar, düşüncelerimizi, bilgimizi tanımlıyor. Atom ise maddenin en küçük parçasını. Bilginin en küçük parçası olan bit, maddenin en küçük parçası olan atomun karşılığı.geleceğin dijital dünyasında bitlar atomlardan daha önemli hale gelecek. Atomlar sanayi toplumunu, bitlar bilgi toplumunu simgeliyor. Gümrük duvarı, siyasi sınır veya sansür tanımayan bitların egemen olduğu dijital dünyada, pek çok kavramın değişeceğini söylüyor. Bu değişimi sağlayamayanlar, medeniyetin taşrasına düşeceklerdir.”
![değişimi sağlayamayanlar, medeniyetin taşrasına düşecekler](https://static.wixstatic.com/media/a27d24_1c8c8c6093494afdac2a7dc878f7f7db~mv2.png/v1/fill/w_767,h_429,al_c,q_85,enc_auto/a27d24_1c8c8c6093494afdac2a7dc878f7f7db~mv2.png)
Francis Fukuyama, 1989 yılında yayınladığı “ tarihin Sorunu” adlı makalesiyle dünyada büyük bir ün yaptı. Bu makalede liberal demokrasinin önce monarşiyi, sonra faşizmi, nihayet komünizmi de alt ederek “insanoğlunu ideolojik çevriminde son durak” ve “nihayi bir yönetim biçimi” olabileceğini söylüyordu. Daha sonra yayınladığı “güven: sosyal erdemler ve refahın yaratılışı- 1995” adlı esriyle bu ünün pekiştiren Fukuyama “ekonomik kalkınmayla demokrasi arsında çok katı bir ilişkinin olmadığını, örneğin Hindistan, Filipinler gibi nispeten yoksul ülkelerde demokrasiyi sürdürme eğilimi devam ederken, çok daha zengin bazı ülkelerde demokrasi dışı bazı rejimler görüldüğünü söylemektedir.” “Yinede modern toplumun gelişmesi demokrasiyi gerektiriyor.modernleşme eğitimi yaygınlaştırıyor sivil toplumu yaratıyor bunlarda çoğulculuğa yol açıyor.” demektedir.
Fukuyama’ya göre, gelecekte ayakta kalabilecek olan en olumlu toplumlar, modern teknolojiye uyum gösteren Endonezya, Malezya gibi toplumlardır. “Fukuyama, liberal demokrasi ve piyasa ekonomisinin galip geleceğine, komünizmin yeniden canlanmasının mümkün olmadığını savunmakta, milliyetçiliğin yücelmesine rağmen, bölgesel çatışmaların daha önce yaşananlardan daha büyük olmayacağını vurgulamaktadır. Fukuyama “bugünkü dünyanın birbirine benzeyen ve hiçbir özgün karakteri olmayan topluluklardan oluşacağını söylemektedir.”
İnsanlık tarihi boyunca geleceğe yönelik yaklaşımlar yazan çok sayıda yazar olmuştur.kuşkusuz, burada söz konusu olan Nostradamus tarzında gelecekten esrarlı haberler veren, hatta insanları ürküten bir kehanet değil, bilimsel verileri kullanarak olayların temel parametrelerine dayalı eğilimleri öngörebilen, geleceğe yönelik yaklaşımlardır.”Mega Trends 2000”kitabıyla geleceğe yönelik yaklaşımlar yapan başka yazarlar ise C. Naisbitt ve P. Aburdene’dir.
![](https://static.wixstatic.com/media/a27d24_cee9b1e6a9c04e778a4d398f66818ff2~mv2.png/v1/fill/w_944,h_528,al_c,q_90,enc_auto/a27d24_cee9b1e6a9c04e778a4d398f66818ff2~mv2.png)
Yazarlar, “Büyük yönelimler” kitabında, dönemin eğilim ve inançlarına ters düşen on temel yönelimi öngörmüştür.1980’lerde yayınlanan kitap büyük ilgi görmüş, daha sonra bunu diğer kitaplar takip etmiştir. “ Onlara göre geniş çaplı toplumsal değişiklikler yavaş yavaş biçimlenmektedir ve oluşumları tamamlandıktan sonra ortalama 7 ile 10 yıl içinde bizleri de etki altına almaktadır. Büyük yönelimlere göre çağımızda dünyayı biçimlendirecek şu geçişler olmaktadır:
· Endüstri toplumundan-bilgi toplumuna
· İşgücü ağırlıklı teknolojiden-yüksek teknolojiye
· Ulusal ekonomiden-dünya ekonomisine
· Kısa dönemden- uzun döneme
· Merkezi yönetimden- yerel yönetime
· Kurumsal yardımdan-kendi kendine yardıma
· Teslimiyetçi demokrasiden- katılımcı demokrasiye
· Hiyerarşiden- şebekelere
· Kuzeyden- güneye
· Kısıtlı seçeneklerden çeşitli seçeneklere”
![](https://static.wixstatic.com/media/a27d24_ce03d49a3d0245609c438aa4bd60bd46~mv2.png/v1/fill/w_942,h_530,al_c,q_90,enc_auto/a27d24_ce03d49a3d0245609c438aa4bd60bd46~mv2.png)
Kuşkusuz bilgi toplumunu gelişmesini, tıpkı birinci endüstri devriminde olduğu gibi hiç kimsenin kontrol etmesi mümkün değildir.” Ortaçağ’da geliştirilen bilimsel yöntemler, meyvelerini endüstri devrimiyle vermişti. 20. yüzyılın iletişim teknolojisi de meyvesini bilişim devrimi ve bilgi toplumuyla vermektedir.”